Yayın yok.
Yayın yok.
Program # 10: Veli Gülas ve Balcılık
03 Ocak 2008 Perşembe

Program konuklarımız Behçet Gülas ve Hüseyin Balkaya ile Türkiye'de arıcılık ve balcılık konusunda kısa bir değerlendirmenin yanısıra, 30 Mart 2007 tarihinde acı bir olay sonrasında kaybettiğimiz Veli Gülas'ın kişiliği ve değerli çalışmaları hakkında konuştuk.

Telefon bağlantısıyla görüştüğümüz Aylin Öney Tan, temizliği, arılığı ve tutkusu ile 2000 yılında Slow Food ödülünü alan ve İtalya'da herkesin sevgisini kazanan Veli Gülas'ı anlatıyor ve öneriyor: "Küçük üreticiler, balcılar adına keşke bir ödül konsa ve adı 'Veli Gülas Ödülü' olsa..."

http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/h/handanturkeli/balgibi.html

http://www.slowfoodfoundation.org/sf_premio/PREMIO/vincitori2000/pagine_en/gulas.htm

Program kaydı aşağıda yer almaktadır.
Program # 9: Toprak Ana, Sanayi ve Hukuk
27 Aralık 2007 Perşembe

Program konuklarımız İkbal Polat, Dr. Çağrı Bagatur ve Ismail Güney ile verimli topraklarımız üzerinde yer alan sanayileşme hareketlerinin hukuksal ve etik boyutlarını örnekler vererek konuştuk.

5403 sayılı TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNU'ndan bir madde:

Geçici Madde 1 – 11.10.2004 tarihinden önce tarım arazileri; gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu arazinin istenilen amaçla kullanımı için, altı ay içerisinde Bakanlığa müracaat edilmesi, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir.

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/103806/bursa-valiligi-yasaya-karsi-geliyor-cargilli-kapatmiyor

Konu hakkında Tema Vakfı da Cumhurbaşkanlığı'na girişimde bulunmuştu: http://www.tema.org.tr/bizdenhaberler/arsiv/2006/CargillVeto.htm

Program kaydı aşağıda yer almaktadır.
Program # 8: Çocuklarımız ne diyor?
20 Aralık 2007 Perşembe, Kurban Bayramı 1. günü


Ufuk Can (12) , Yavru Tema'nın güçlü savunucularından biri. Okullarda kağıtların geri dönüşüm kutularına atılması, her fırsatta ağaç dikilmesi, doğa sevgisi ve insanlar arasında yapıcı iletişim konularında görüşlerini paylaşıyor Ufuk bizimle.

Alara Çelik (10), sağlıklı bir gelecek için yöneticilerimizin sadece parayı düşünmemesi gerektiğinin altını çiziyor ve sorumluların "yetişkin insanlar" olduğunu ifade ediyor.

Serdar Güçsav (13), okulundaki film senaryosu yarışması için "tohum" konusunu tercih ettiğini söylüyor. Babasının GDO'lu tohumlar üreten bir firmada çalıştığını öğrenen çocuğun diğer arkadaşlarıyla iletişime geçerek, sağlıklı bir gelecek için yerel tohumları koruma mücadelesi adına açtıkları dava ve mahkeme sürecini anlatan film hakkında bazı ipuçları veriyor Serdar.

Tuana Çelik (13), 1 cm'lik yüzey toprağının yüzbinlerce yılda oluştuğunu bizlere hatırlatırken, buna zarar verenlerin, bu uzun tarihsel süreci de hiçe saydıklarını söylüyor.

Sina Bilal (11), Putumayo'dan seçtiği parçalarla müziğin evrensel diline dikkatimizi çekiyor. "Müziğin melodisi, ritmi insanlara birşeyler hissettirebiliyorsa, sözler çok da önemli değil" diyor Sina.

Daha temiz bir dünya için çocukların görüş ve önerilerine yer vediğimiz program kaydını aşağıda izleyebilirsiniz.
Program # 7: Köyümüz, köylümüz
13 Aralık 2007 Perşembe


Programda, Balıkesir'in Balya ilçesine bağlı Akbaş köyü muhtarı Sn. Gülay Dayıcan'ın köyünde gerçekleştirdiği projelere, düşüncelerine ve özlemlerine yer veriyoruz.

Akbaş köyünde gerçekleştirilen okuma yazma kursu, bilgisayar kursu, 4000 kitaplık kütüphane, folklör ekibi, ebru atölyesi halk eğitim programı içinde yer alan etkinliklerden bazıları.

Gülay Dayıcan, köylerin boşalmasının, taşımalı eğitim sisteminin, kültürel yozlaşmada televizyonların rolünün, eğitimin, kent-köy iletişiminde vatandaşın üzerine düşen sorumluluların önemine değiniyor. Küçük çiftçiliğin gerek biyoçeşitlilik ve gerek gıda güvencesi açısından yeri irdelenirken, köylünün bu milletin efendisi olduğu gerçeğinin altı birkez daha çiziliyor.

Gıda güvencesi ve tohum konusunda ise, Gülay Dayıcan şöyle yorumluyor: "Ben köyüme yerel tohumlar dışında tohum sokmam. Sürdürülebilir ekonomi açısından özellikle ekolojik tarımdam bahsedecek olursak, bunun eğitim ayağı öncelikle düşünülmelidir. Her Türk vatandaşı emekli olduktan sonra en az 1 yıl köyünde yaşamalıdır. Uzaktan bakıp, ahkam kesmekle olmuyor; ancak bu şekilde daha sağlıklı politikalar üretilebilir."

Asıl mesleği nöropsikoloji olan ve yurtdışındaki kariyer yılları sonrasında köyüne dönüş yapan Gülay Dayıcan'ın konuk olarak katıldığı program kaydını aşağıda izleyebilirsiniz.
Program # 6: Toprak Ana ve Şifa (1)
6 Aralık 2007 Perşembe

Programda, geleneksel tedavinin binlerce yıllık geçmişini ve deneyimini, modern tıp ile birleştiren Dr. Ali Cevat Dalgın'ın görüşlerine yer veriyoruz.

Dünyada şifalı bitliklerin kullanımı Homo Sapiens'in bile gerisine uzanıyor. Çin, Mısır, Sümer, Roma gibi büyük uygarlıklar daima tıbbı bitkilerden faydalandılar. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, bu bitkiler ekonomik açıdan da büyük bir güç oluşturdu. İpek yolu üzeriden sürdürülen ticaret sonucu Anadolu'da yaklaşık 650-700 çeşit bitki tedavi amaçlı olarak kullanıldı.

Bugün ise aktar dükkanlarında ancak 40-50 çeşide rastlayabiliyoruz. Çeşidin azalmasının yanısıra, konuyla ilgili ülkemizde resmi bir otoritenin olmaması, tıp eğitim mevzuatında konuya yer verilmemesi dikkate alınması gereken bir unsur. Özellikle Paracelsus ile başlayan modern tıp bugünkü ilaç sanayiinde tıbbi bitkilerden ziyade, kimyasal sentez ile elde edilen maddeleri baskın olarak kullanıyor.

Her şeye rağmen, Zeytinburnu Merkez Efendi'deki Tıbbi Bitkiler Bahçesi ve burada gerçekleşen uygulamalar, yerel belediyelerin konu üzerindeki potansiyel etkilerine önemli bir örnek oluşturuyor.

Dr. Ali Cevat Dalgın'ın konuk olarak katıldığı program kaydını aşağıda izleyebilirsiniz.
Program # 5: Yerel tohumlarımız
29 Kasım 2007 Perşembe

Bugünkü programımıza, stüdyo konuğum Ayfer Yavi ve telefon ile İlhan Koçulu, Esin Işın, Nazmi Ilıcalı ve Bilgi Buluş katılıyorlar.

Ayfer Yavi, geçtiğimiz yaz aylarında Akdeniz’den başlayarak Ege boyunca yaptığı yerel pazar araştırmaları yaptı. Bu pazarların en önemli fonksiyonlarından biri yerel tohumlarla üretilmiş ürünleri tüketici ile buluşturması; tüketicinin yerel tohumlara olan ilgisini, hassasiyetini oluşturabilmek. Ancak özellikle kıyı Ege’de oluşan yüksek arazi fiyatları, köylünün toprağını satma eğilimini arttırıyor. Buna bağlı olarak, azalan geleneksel meyvecilik (ve aşıcılık), yerel türlerin geleceği ve biyoçeşitlilik açısından ciddi bir endişe.

Türkiye’de özellikle UNDP desteğinde sürmekte olan yerel tohumlara ilişkin projeler, çiftçiye bir yandan geleneksel üretim süreçlerini hatırlatıyor, diğer yandan bu üretimlerin öncelikle yerel pazarlarda halka sunulma imkanlarını irdeliyor.

Kars bölgesinde benzer bir proje yürüten Yer Gök Anadolu Derneği adına konuşan İlhan Koçulu, 5 yıllık büyük bir emek ile çiftçileri yerel (köylük) tohum üretimine ikna ettiklerini ifade ederken, geçtiğimiz yaz aylarında tohumluk almak isteyen çiftçilerin tarım il teşkilatınca engellenmelerinin yerel tohumlar ve geleceğe ait biyoçeşitlilik açısından oldukça vahim bir işaret olduğuna dikkat çekiyor. Bölgede halen kavılca, zeyrek, kırmızı buğday, dağ nohutu gibi ülkemizde yok olmaya yüz tutmuş ürünlerin üretimine destek sağlanıyor. İlhan Koçulu ayrıca, Tarım Bakanlığı tarafından hayvan yemi ve “insan yemi” destekleme politikalarındaki dengesizliğin altını çiziyor.

Anadolu’nun tarımsal çeşitliliğinde meyveler önemli bir yer tutmakta, ancak bu çeşitlilik günümüzde tarım politikaları, küreselleşme, nüfus artışı ve diğer sosyo-ekonomik nedenlerle hızla azalmakta. Bu değerli mirası kaydetmeyi, korumayı ve yeniden halkın gelir kaynağı haline getirmeyi hedefleyen 5 kadından oluşan Meyve Mirası Çalışma Grubu ile Ali Nihat Gökyiğit (ANG) Vakfı, ekonomisinde narenciye çeşitleri, üzüm, incir, badem ve zeytinin önemli bir yer tuttuğu ve turizmin yoğun baskısı altındaki Muğla ilini pilot bölge olarak seçti.

Engebeli arazi yapısı ve küçük aile işletmelerinin çokluğu, Muğla’nın tarımsal çeşitliliğin korunmasında öncelikli bir alan olduğunu gösteriyor. Ön çalışmalarda 28 meyve türüne ait 400’ü aşkın yerel meyve adının saptanması bu zenginliği doğruluyor. 2007 Aralık ayından itibaren GEF Küçük Destek Programı (SGP) ve diğer destekçilerin katkılarıyla arazi çalışmaları ve faaliyetler sürdürülerek yerel çeşitlerin ve doğa dostu tarım uygulamalarının saptanması, yerinde (in situ) ve alan dışında (ex-situ) korunması, pazara yönelik çalışmalar yapılması öngörülüyor. Esin Işın özellikle genç çiftçi neslinin topraktan uzaklaştığına dikkat çekerken, geleneksel meyve türlerinin sürebilmesi için bu konuda eğitim çalışmalarının önemine dikkat çekiyor. Özellikle yerel meyve türlerinin sürdürülebilirliğinde, geleneksel aşıcılığın en kritik bilgilerden biri olduğu hatırlatılıyor bizlere.

Nazmi Ilıcalı, Doğu Anadolu’nun 12 ilinde 3000’i aşkın sayıda çiftçi ile sürdürmekte oldukları organik tarım projelerini anlatıyor. İstanbul Halk Ekmek’e yılda 10,000 ton buğday sağlayan bu çalışma, yerel ekonomiye de önemli destekler oluşturuyor. Sürdürülen projelerde daima yerel tohum kullanımını ön planda tutuklarını bildiren Nazmi Ilıcalı, bu tohumları “milli namus” olarak gördüklerini ifade ediyor. Nesilleri kaybolmakta olan buğday türlerini yeniden topraklarımıza kazandırmak için inanç, sevgi ve çabalarını hissediyoruz doğu Anadolu insanlarımızın…

UNDP SGP yetkilisi Bilgi Buluş ise son yıllarda kurum olarak biyoçeşitliliğe verdikleri önemi anlatırken, “yerel tohumun” tarımsal biyoçeşitlilik açısından da son derece önemli olduğunu söylüyor. Yerel tohumun ekolojik unsurlar dışında, sosyal, kültürel ve ekonomik değerlerine de değinen Bilgi Buluş, köylük tohumların yerel pazarlarda halka sunumunun çok kritik bir önem taşıdığı düşüncesini bizlerle paylaştığını ifade ediyor.

Ayfer Yavi, tüm görüşmemizlerimize konu olan yerel pazar faktöründe, yerel belediyelere çok önemli görevler düştüğünü hatırlatıken, pazarlarda rehabilitasyon ve altyapı çalışmalarının, etik ve adil tutumun ve çiftçiye saygı kavramlarının önemine değiniyoruz.

Aşağıda, Ayfer Yavi, İlhan Koçulu, Esin Işın, Nazmi Ilıcalı ve Bilgi Buluş’un katıldığı programın ses kaydı yer almaktadır.
Program # 4: Küçük Çiftçilik, UPOV
22 Kasım 2007 Perşembe


Bugünkü programımıza, stüdyo konuğum Esin Kaygusuz ve telefon ile programımıza İzmir Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü'nden katılan Prof. Dr. Tayfun Özkaya katılıyorlar.

Esin Kaygusuz, doğup büyüdüğü Adıyaman'ın Çelikhan ilçesine bağlı Balıkburnu köyündeki çocukluk yıllarından bazı hatıralar anlattı. O dönemde kendilerine ait 1000 koyun varken ve diğer hanelerin de en az 600-700 koyunu bulunurken, bugün sadece 1 veya 2 inek sahibi olduklarından, bunun kendine yetebilirlik, ekonomik getiri ve hayvan gübresi tedariği açısından son derece sakıncalı bir durum olduğunun altını çizdi Esin Kaygusuz.

Özellikle hayvan gübresi yerine suni gübre kullanımının arttığı son yıllarda, ürünlerin veriminin düştüğü, mahsulün çok daha çabuk çürür hale geldiğini belirtildi. Ağırlıklı olarak tütün ekimi yapılan köyde, kendine yetebilirlik eski seviyesinin çok altına düşmüş vaziyette.

Programımıza telefonla katılan Prof. Dr. Tayfun Özkaya ise, Türkiye'nin geçtiğimiz hafta üye olduğu UPOV konusundaki endişelerin altını çizdi. UPOV, son 20 yılda özellikle DTÖ, Dünya Bankası ve IMF'nin yönlendirmelerinde gelişmekte olan ülkelerde etkinliğini arttırmakta. Tohumların, patent/fikri mülkiyet hakları üzerindeki standartları ve buna bağlı uygulamaları şekillendiren UPOV'un tohum kanunları üzerinde de şüphesiz büyük etkileri mevcut. UPOV'un kabulleri doğrultusunda, köylük çeşitlerimiz (yerel tohumlarımız) birçok açıdan risk altına giriyor. Bu tohumlar standardlar (DUS) karşısında güçsüzleştiriliyor, değersizleştiriliyor. Diğer yandan ise, özellikle büyük tohum firmalarının merceği altında, biyokorsanlık açısından da çok kritik birer malzeme durumuna geçiyorlar.

Programımızda, Esin Kaygusuz, küçük çiftçilik açısından Türkiye'de önemli bir çıkış kapısı olabilecek ekolojik pazarlar hakkında görüşlerini de dile getirdi.

Istanbul'da ilki Buğday Derneği ve Şişli Belediyesi ortaklığında gerçekleştirilen pazarın sağlıklı/kontrollü bir şekilde çoğalabilmesi için yerel belediyelere önemli sorumluluklar düştüğüne dikkat çekilirken, ilk pazarın açılışında Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün projeye inancı ve bu konuda Buğday Derneği'ne ve projeye verdiği desteğin önemi vurgulandı.

Aşağıda, Esin Kaygusuz ve Prof. Dr. Tayfun Özkaya'nın konuk olarak katıldığı programın ses kaydı yer alıyor.
Program # 3: Slow Food, Puebla Dünya Kongresi
15 Kasım 2007 Perşembe

Program konuğum Tangör Tan, Slow Food'un Italya'daki Gastronomik Bilimler Üniversitesi'ni bitiren ilk Türk öğrencisi. Kendisi aynı zamanda Slow Food Türkiye koordinatörü.

Tangör Tan bize önce Slow Food akımının İtalya ve dünyada gelişimi hakkında bilgiler verdi. Slow Food'un genel gücü içinde Gastromik Bilimler Üniversitesi, uluslararası öğrenci profili ve İtalya dışında da, tüm dünyada sunulan staj imkanlarıyla, öğrenciler arasında bilgi, deneyim ve güçlü bir iletişim ağı oluşturması açısından oldukça değerli bir yere sahip. Zira, Slow Food'un "iyi, temiz, adil " kavramlarının gençler tarafından benimsenmesi, özellikle genç nesil çiftçiler açısından çok önemli. Bu kavramın üniversite yoluyla nasıl etkin olabileceği yönünde Meksika'nın Puebla kentinde gerçekleşen V. Uluslararası Slow Food Kongresi'nde de tanık olduk.

8 - 11 Kasım tarihlerinde gerçekleşen kongre, 49 ülkeden 500 dolayında delege ve gözlemciye ev sahipliği yaptı. Meksika'nın, Hindistan'dan sonra dünyada en çok kültürel ve etnik çeşitliliğe sahip ülke olması, bu seçimin Slow Food açısından anlamını pekiştiriyordu.Kongrede ağırlıklı konuşulan konulardan biri, herşey önce yerel toplulukların sahip olması gereken "gıda güvencesi" idi.

Dünyada tohum kanununa bağlı gelişmeler hakkında görüşlerini sorduğumuzda, Meksikalı bir antropolog, tıp doktoru ve biyolog (dr.) olan Luis Alberto Vargas şunları söyledi:“Konu şu anda tüm insanlığı yakından ilgilendiren bir sorundur. Endüstri, belli tohumları belli amaçlar için geliştirir. Ancak burada iki noktayı unutuyoruz: 1) insanlık bugüne biyoçeşitlilik sayesinde geldi. 2) gıda sadece miktara bağlı bir üretim için değil, geleneksel yemekleri göz önüne alarak tohum çeşitliliği içermesi gereken bir mevzudur. Örneğin, Meksika’nın temel gıdası olan Tortilla, geleneksel bir mısır türünden yapılır; pop-corn dediğimiz tür mısır ile yapılamaz. Yüzyıllar boyu çiftçiler bu çeşitleri seçtiler. Aksi takdirde sadece kalitesiz gıda değil, lezzetsiz gıdaya da mahkum oluyoruz.”

Carlo Petrini kongredeki tüm konuşmalarında genç nesilin, genç çiftçilerin önemini dile getirirken, geleneksel bilginin kaybolmaması açısından iletişime, daha güçlü bilgi ağlarına ve alçakgönüllülüğe de değiniyordu.

Bunun yanı sıra, üniversiteden 10 farklı ülkeye ait öğrencilerin konuşmaları ve ABD’den gençlerin oluşturmuş olduğu “Real Food Challenge” adı altındaki etkinlikler salonda bulunan herkesi oldukça etkiledi. Bu gençlerden birinin, hayalinin, Slow Food’un etkin olduğu her ülkede bir Çiftçi Enstitüsü/Üniversitesi açılması olduğunu ve bu üniversite sayesinde yaşlı nesil bilgilerinin genç nesillere kaybolmadan aktarılması olduğunu söylemesi uzun süre alkış aldı.

Uluslararası Slow Food başkanı olan Carlo Petrini, görevini bir sonraki kongrede kesinlikle bırakacağını söylerken, Vandana Shiva (Hindistan) ve Alice Waters (ABD)’ın yanısıra, II. Başkan’lardan biri olarak, Gastronomi Bilimleri Üniversitesinde halen ikinci sınıfta olan (bugüne dek Moleküler Biyoloji dersindeki en yüksek nota sahip olan) ve henüz 20 yaşındaki, Kenya'dan 7 kardeşli bir ailenin en büyük oğlu olan, John’u işaret ediyordu.

İyi, temiz ve adil esasında, doğa ile uyumlu, gelenekselliği koruyan, yediğinden keyif alan, bilgi ve bilgeliğe saygılı bir toplumun, gezegenimizin sürdürülebilirliği açısından önemli olduğunu kabul eden ve 85.000 kişiyi temsil eden bu insanlar Puebla’dan ayrılırken güçlü misyonlarını sürdürdüler.

Aşağıda, Tangör Tan'ın konuk olarak katıldığı programın kaydı aşağıda yer alıyor.
Program # 2: Anadolu'da Tarım - Sürdürülebilir Tarım
08 Kasım 2007 Perşembe


Program konuğumuz Hayrettin Karaca ile Anadolu’da binlerce yıldır sürdürülen tarımın, küçük çiftçiliğin, topraklarımızın üzerindeki öncelikli tehditleri ve aslında oldukça basit çözüm yöntemleri üzerine konuştuk. Herkesçe artık son derece iyi bilinen iklim değişikliğinin Kuzey Akdeniz ve Türkiye üzerinde çöl etkisinin gücü son derece ciddi. 2025’de Türkiye’nin çöl olacağı uyarıları daha on yıl öncesinde hazırlanan ISPP raporlarında yer alıyor; bugün bu toprakların %56’sı çölleşmiş. Erozyon her yıl etkisini arttırarak devam ediyor.

Doğal etkenler dışında, tarımda sürdürülebilirlik ve ekolojik dengeyi korumak açısından bakıldığında öncelikle yüzeydeki verimli toprağı korumamız çok önemli; tüm yaşam bu yüzey toprağına bağlı.Sürdürülebilirliğe tehdit oluşturan bizlerin yaptığı hataları ve eksiklikleri kısaca şöyle sıralayabiliriz:- Çiftçilerimizin daha çok verim için daha çok gübre tüketimine teşvik edilmeleri- Toprağı traktörle derin sürmek- Münavebeli tarım yapmamak- Teraslama yapmamak- Toprak analizi yapmadan veya ürün çeşidini dikkate almadan toprağı besleme- Eğitimsizlik, bilgisizlik ve tepkisizlik.

Hayrettin Karaca ile söyleşimizi, Samsun’un Bafra ilçesine bağlı bir köyde iki masal kahramanının başarı öyküsü ile sürdürdük. Basit yöntemlerle elde edilen olumlu neticelerin Samsun’dan Edirne’ye kadar nasıl duyulduğu ve gelişmeler hakkında bilgi sahibi olduk.Köylerimizin nüfusu azalıyor, şehirlere göç hızlanıyor.

Tarım teşvikleri ve kotaları sürdürülebilirliğe destek olamıyor; sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada. Yakın bir gelecekte “gıda güvenliği” konusu dünyamızın en büyük meselesi olacak. Buna karşı durmak için toplumsal bir şuur gerekiyor; eğitimli, bilgili ve yanlışlara tepkili bir toplum oluşturmak gerekiyor.

Programı kapatırken, Hayrettin Karaca “herşeye rağmen, aç kalmayacağız, birlikte başaracağız” derken paylaştığımız heyecan, umudumuzun basit bir işaretiydi.

Aşağıda, Hayrettin Karaca'nın konuk olarak katıldığı programın ses kaydı aşağıda yer alıyor.
Program # 1: Tohum Kanunu
01 Kasım 2007 Perşembe

Program konuğumuz İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi emekli hocalarından Prof. Dr. Uçkun Geray idi. İlk programımızda Kasım 2006 TBMM'den geçerek yasalaşan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu üzerine konuştuk. Kanunun ulusötesi tohum firmalarının ticari hedeflerine oluşturduğu zeminin yanısıra, patent hakları ile oluşturulan mülkiyet olgusunu tartıştık. Ayrıca benzer kanunlar ile dünyanın her yerinde sebep olunan biyoçeşitlilik erozyonlarının, küçük çiftçilik ve sosyal yapılar üzerine etkilerini, geçtiğimiz yıl TBMM'ne mektup gönderen onlarca küçük çiftçinin endişelerini yansıtan mektup ile birlikte hatırladık. Bir ülkenin millet olabilme vasfında en önemli faktörlerden birinin insan çeşitliği olduğu ve bunun da tohum ve kültürel çeşitliliklerle yakın ilişkileri irdelendi.

Programda ayrıca 19-20 Ekim 2007 tarihlerinde İstanbul Bahçeşehir Üniversitesinde gerçekleştirilen 1. Organik Tarım Kongresi konuşmacılarından Sir Julian Rose'un sözlerine yer verildi: "Gıda ve Enerji tüm dünyada "kar amaçlı" birer güç haline gelirken, bu oluşumunda en önemli sorumluluklar Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası IMF, Amerika Tarım Bakanlığı, Avrupa Komisyonu ve yerel hükümetlere aittir. Ne yazık ki, konuya tepki vermesi gereken halkların direnişi ise son derece pasiftir".

Türkiye'nin 18 Kasım tarihinde UPOV'a üye olacağı haberinin endişelerini paylaşarak programı kapattık.

Aşağıda Prof. Dr. Uçkun Geray'ın konuk olarak katıldığı programın ses kaydı aşağıda yer alıyor.